23 Kasım 2011 Çarşamba

SİZİN SORUNUNUZ NEDİR?



Evet, size soruyorum. Gözlerinizi kocaman açıp bakmayın öyle; çok basit bir soru bu. Hiçbir derdiniz yoksa, o başka tabii. Bu durumda söylenecek tek şey “Maşallah, nazar değmesin”. Ama varsa bir derdiniz, okumaya devam ediniz…

Dikkatinizi yoğunlaştırmakta zorluk mu çekiyorsunuz örneğin? Depresif misiniz, gergin mi? Midenizde mi sorun var, kalbinizde mi yoksa sindirim sisteminizde mi? Tansiyon sorunu, migren, uykusuzluk? Kendinize pek güvenmiyorsunuz ve etkilemek istediğiniz biri var… Şansınız yok veya sık sık nazar değiyor. Endişelenmeyi bırakın öncelikle. Sorun yok… Her birinin çözümü var. Tabii ki önce tıp doktorlarından yardım alacaksınız ama şifalı özellikleri çok eskiden beri bilinen taşların enerjisi ve bu enerjinin sağladığı yararlar da hafife alınacak cinsten değil.

Kimileri inanmasa da, uydurmaca dese de, insanları kandırmaya yönelik olduğunu iddia etse veya en iyi ihtimalle kocakarı ilaçları gibi görse ve bucak bucak kaçsa da; bilimsel açıdan her maddenin bir enerjisi olduğu çoktan ispat edilmiş durumda. Kirlian tekniği ile fotoğrafları bile çekilebiliyor artık taşların. Üstelik bu bilgi yeni değil, sandığımızdan çok daha eski zamanlarda keşfedilmiş ve yüzyıllar boyunca kullanılmış. Üstelik bu topraklarda, çok özendiğimiz uzak diyarlarda değil… Öğrendiğime göre taşların kalitesi, fayda sağlayabilmesi açısından çok önemli, hatta kaçınılmaz. İnsanların çoğu piyasadaki değersiz taklitleri satın aldığı için fayda göremiyor ve haliyle, “doğru taşların” kendisine sağlık ve huzur getirebileceğine dair olan inancını da kaybediyor. Siz de onlardansınız belki, kim bilir?

Aynı şekilde renklerin ve astrolojinin insanlar üzerindeki etkisi de oldukça tartışmalı. Uzman değilim ama astroloji konusunda en sık duyduğum ve hafiften, içten içe sinir olduğum en yaygın itiraz da “Yeryüzündeki bütün insanlar 12 gruba mı ayrılıyor yani?” Hey Allahım! Tabii ki değil. Madem yüzeysel bir şeyler biliyorsunuz, bilgim yok pek ama kendimi bu konulara yakın hissetmiyorum falan deyin hiç değilse… Hem hiç kimsenin tek burcu yok, en az üç burcu var. Bu biir. Hangi burçtan hangi etkileri aldığınız doğum yerinize (ülke-meridyen v.s.), saatinize, o anda güneşin ve diğer gezegenlerin yaptığı açılara göre çok değişiyor. Bu üüüç. Siz hiç aynı burçta olup da çok benzer (ama sık rastlanmayan) özellikler sergileyen insanlara denk gelmediniz mi? Bu da üüüç. Beni kızdırmayın, sabah-akşam astrolojiden bahsederim ona göre. Bu da döööört. Oh! Rahatladım valla…

Evet… Renkler, taşlar, bitkiler, yıldızlar, gezegenler ve daha neler… Hepsi de bu sonsuz kainatın bir parçası. Siz hiç doğaya bakıp da, işe yaramayan veya birbiri ile etkileşimde olmayan bir şey gördünüz mü? Ben görmedim. Gördüğümü sandığımda da ‘sadece henüz bilmediğim’ ortaya çıktı. Kısacası, tek yapmanız gereken biraz daha açık fikirli olmak, araştırmak ve denemek. “Taşlar-otlar-yıldızlar-renkler insana ne yapabilir ki?” diyorsanız, denemekle kaybedecek bir şeyiniz olmadığını da bilirsiniz.

Öyleyse… Sizin sorununuz nedir?

Ozanay Alpkan

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sorun kendini bilebilmek olabilir mi?
mesela ruhun ne ile beslenir;
kavgadan mı?
faydalı olmaktan mı?
başarıdan mı?
ait olma mı?
fark edilmek mi?
takdir edilmek mi?
yada ret te olabilir mi?
ölümsüzlük özlemi mi?
keşif mi?
sahip olmak mı?
...
şahsa özel tasarlanmış beden
ne zaman salgılar?
endorfin,
dophamin,
...

40 yaş kemale erme için tesadüf müdür?
(peygamberlik yaşı!
devlet başkanı olabilme yaşı!)
peki tek başına yaş ilerlemesi tecrübe yoksa ne işe yarar?

kim kendini tam anlamı ile bilebilir?

hazır kalemlerini bilemişken;
bu kavramlarla plasebo etkisi harmanlayan bir deneme yazarsan şık olur der...
ali ismet