27 Kasım 2011 Pazar

Sorular, sorunlar ve 'Plasebo etkisi'. Sipariş üzerine bir yazı :)...

İnsanoğlunun ne soruları biter kolay kolay ne de sorunları çünkü insanoğlu her sorunun 'kaynağı'... Ama biraz kurcalamaktan ne zarar gelir? Sevgili Ali İsmet'in benim 'Sizin sorununuz nedir?' başlıklı yazıma yaptığı yorum ve yazı talebi de işte bu kurcalamaya vesile oldu. Bakalım beklediği gibi bir yazı olacak mı?

Sorular, sorunlar ve 'Plasebo etkisi'

Peki sorun kendini bilebilmek mi?
Bence sorun hiçbir zaman 'kendini bilmek' olmadı, olamaz... çünkü kendini bilmek, neyi yapıp neyi yapamayacağını, neyi yapman neyi yapmaman gerektiğini de bilmektir. Kendini bilenin işi de bilmeyenlere oranla çok daha kolaydır haliyle.

Ama... -zaman zaman güzel cümlelerin ardından bir tane gelir ve bu da o 'ama'lardan biri- bilmek başka bir şeydir, yapabilmek başka bir şey. Kendini tanıdığın halde doğru olduğunu bildiğin şeyleri yapmıyor, yapamıyor, uçurumu göre göre, büyülenmiş gibi adım adım ona doğru ilerliyorsan, evet... kendini bilebilmek -kendin veya başkaları için- iyi şeyler yapmaya yetmeyebilir ve işte o zaman 'bu bir sorundur'.

Ruhlar ne ile beslenir?
Bence ruh, her şeyden beslenir. Sen ne ile beslemeyi seçiyorsan; onunla beslersin. Burada gözden kaçmaması gereken asıl noktanın ise gün gelip o besinlerin seni değiştirip, dönüştüreceğini unutmamak olduğuna inanıyorum. Uzakdoğu inanışlarından birisi 'NE YERSEN, O'SUNDUR' der ve bunu ruhlarımıza sunduğumuz gıdalara da aynen uygulayabiliriz bence.

Doğuştan gelen kişilik yapısını, bazı şeyleri yapma isteğimizin, diğer şeyleri yapma isteklerimizden daha güçlü olduğunu inkar edemem tabii ki ama gerçekten istemenin ve kararlılıkla gayret etmenin; kişinin yapısı, davranışları, seçimleri v.s. birçok şeyi değiştirebileceğini kendimden de başka örneklerden de biliyorum.
Kolay mı? Asla... Mümkün mü? Kesinlikle...

"Benim ruhum neden besleniyor?" sorusunu kendime sorduğumda da yanıt aynı: "Her şeyden" ama "Neyle beslemeye gayret ediyorum?" sorusu ayrı bir konu.

Gelen sorular üzerinden gideyim...

Kavgadan mı?Asla

Faydalı olmaktan mı?
Evet, bu da bir tanesi.

Başarıdan mı?Göreceli bir kavram. 'Başarı'ya yüklediğimiz anlam nedir? Bana göre elinden gelenin en iyisini yapmak ve sonuç ne olursa olsun, mücadeleye devam etmektir. Bunu yapabilen herkesi başarılı görürüm.

Diğer anlamı nedir? Ödül almak, yaptığın işte zirveye oynamak veya çok para kazanmak mı? Bunlar da kötü şeyler değil ama gerekli şeyler 'hiç değil'.

Ait olmak mı?Evet. İyi bir aileye, iyi bir hayat arkadaşına, iyi bir arkadaş grubuna...

Fark edilmek mi?
Zaman zaman... Egom şişkin değildir ama sıfır olduğunu da sanmam :).

Takdir edilmek mi?
'İhtiyaç' duyduğumu sanmıyorum çünkü kendimden memnunum ama evet, hoş olur...

'Ret' olabilir mi?
Sanmam... Hiçbir anlamda iyi şeyler düşündürmüyor. Her anlamda 'kabul' daha yakın olduğum bir kavram. Her şey Allah'tan olduğuna göre, hayatın karşımıza çıkardığı sorunlarla ilgili tek seçeneğimiz de 'kabul etmek'tir bana göre... Tüm sorunlardan kurtulmayı denemeli ama sonucu kabullenmeliyiz...

Ölümsüzlük özlemi mi?
Hiç fena olmazdıııı... Eskiden korkmazdım ama artık ölmekten korkuyorum :(...

Keşif mi?
Eveeet =). Kesinlikle... İyi anlamda her türlü keşif heyecan vericidir, yenileyicidir, büyüleyicidir. En çok da yeni sokaklar, şehirler, ülkeler, kültürler =)...

Sahip olmak mı?Neye, kime? Bir başka görece daha ama 'maddeye' sahip olma meraklısı olduğumu düşünmüyorum. Hayatı kolaylaştıran ve güzelleştiren şeylere belki; aile, dostluk, sevgi, aşk, mutluluk, çocuklar, güven, inanç, doğa ve hepsinin başı 'sağlık'.

Şahsa özel tasarlanmış beden ne zaman salgılar endorfin, dophamin?
Çook uzun bir konu, tek başına bir yazı konusu ama özetle soyut-somut tüm güzellikler, mutluluklar karşısında salgılar. Birisini mutlu etme anı yaklaştığında-gerçekleştiğinde veya sürpriz yapıyorsam, belki biraz daha fazla ...

40 yaş kemale erme için tesadüf müdür (peygamberlik yaşı, devlet başkanı olabilme yaşı)? Peki tek başına yaş ilerlemesi tecrübe yoksa ne işe yarar?
Bana göre tesadüf çünkü ben çok daha önce kemale erdiğime, hatta kemale ermiş olarak doğmuş olabileceğime inanıyorum. Pek mütevazi bir yaklaşım olmadı ama :)...

Kim kendini tam anlamı ile bilebilir?
Hiç kimse... Bitmeyen bir keşif bence. Tam anlamıyla bir tarafa, sadece % 50 bile bilebilse insanlar, daha ne isterlerdi?

Çoğu, çok daha fazlasını isterdi çünkü insanların istekleri, kolay bitmiyor. Soruları ve sorunları da... Neyse ki bitmeyen bir diğer şey de 'umut' ve 'iyiliğe' olan inanç. Düşünme sistemimiz, beynimiz kendi başına mucizeler yaratabiliyor. Nasıl oluyor bilmiyorum ama olduğunu biliyorum. Ağrı kesici özelliği olmayan bir ilaç içiyoruz ama sırf onun ağrı kesici olduğuna 'inandığımız' için gerçekten iyileşebiliyoruz.

Kanser hastalarına her tür olumsuzluktan uzak durulmasının tavsiye edilmesinde de aynı mantık var bence 'olumlu düşünmek'. Beyin bu tarz düşünceyi mükemmel bir ilaca dönüştürebiliyor. Hastalığın kaynağı da ilacı da kendimiziz. Ne muhteşem bir kurgu değil mi?...

Plasebo Etkisi'nden çıkıp, düşüncenin gücüne doğru yol almış olduk böylece. Şimdi de bolca Secret serpiştiriyor ve 'denemiş, sonuç almış' biri olarak diyorum kiiii; "Neye inanırsan, ona sahip olursun". Ve kendine de hayatına da "Ne ekersen, onu biçersin"...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sipariş tadının ötesine geçmiş,
tam yol ileri...

Ozanay Alpkan dedi ki...

Teşekkür ederim Ali İsmet :).