24 Eylül 2012 Pazartesi

Acıya halay çekecek yürekler...

Onu hep çok sevdim. Biliyor mudur ki?

Ve ne güzeldi hayatlarımızdaki varlığı...

Tüm sıcakkanlılığı ile bizi sarıp sarmalıyor; en ışıklı, en mavi, en yeşil, en kırmızı elbiselerini giyerek salınıyordu önümüzde. Bir gün bir perdenin arkasından çıkıveriyordu, bir gün ada vapurunda oturuyordu yanı başımıza veya bir cafede otururken göz kırpıyordu en cilveli haliyle. Gözlerini dikip gözlerimizin en derinine; ruhumuzu titretiyordu, ısıtıyordu, mutlu ediyordu, can veriyordu, hayatın kendisi oluyordu. En zorlu günler bile daha hafif geçiyordu, üzülmek daha zor, sevmek de sevinmek de çok daha kolay oluyordu o varken...

Oysa şimdi... Terk etmeye hazırlanıyor bizi... O canım renklerini, köpük köpük, bulut bulut eteklerini topladı ve ayak parmaklarının ucunda yürümeye başladı sessiz sedasız. Sanki anlamayacakmışız gibi gittiğini, sanki hissetmeyecekmişiz gibi yokluğunun bıraktığı soğuğu. Sanki görmeyeceğiz yerini bıraktığı oluk oluk gözyaşlarını... eşlik etmeyeceğiz sanki, sonu gelmeyecekmiş gibi dökülen damlalara. Hissedeceğiz, göreceğiz ve eşlik edeceğiz.

Kimi gün davulu titreten tokmak gibi titretecek yokluğu bizi. Üşütecek içimizi. Işın Karaca'nın 'Zamansız' şarkısından satırlar geçecek aklımızdan, ciğerimizden, gözümüzün ferinden.... Öylesine... Gereksizce... "Konuşmaya lüzum yok, kelimeler yorgun/Hayallerimiz solmuş, çıkış yok/Kurtarmaya çalıştık, karanlığa sığındık/Batan bir gemideyiz, kaçış yok/Yüreğim elinde sevdiğim, ne yapsam faydasız/Unutma, bu ayrılık benim için de zamansız" diyecek kol kola girmiş kelimeler. O varken göze kulağa bal tadında çalınan, umut veren her şey, hain bir bıçağa, alaycı ve iğneci sözlere dönüşecek; hiç durmadan, hiç acımadan ve insaf etmeden acı damıtmaya çalışacak ruhlarımızdan, kalplerimizden, ümitlerimizden ve hayallerimizden... Hafiften yüksek bir tonda dinlediğimiz 'Could I have this kiss forever'ın giriş notalarında zevkten dört köşe olmaya başlayan içimiz-dışımız, şarkının zevkine kendini bırakıp kapanan kendi gözkapaklarımız bile bize ihanet edecek. Umuttan ve tutkudan çok umutsuzluk ve terk ediliş, iyilikten çok kötülük, mutluluktan çok mutsuzluk vaat etmeye başlayacak çaktırmadan.

Hayat gümbür gümbür ve hiçbir şey değişmemişcesine devam ediyor olacak oysa, biz onu sürükleme sözümüzden dönmedikçe. İflah olmaz iyimserlikler üşüşecek başımıza yine de. "Belki daha sonra yine buluşur, yine görür, yine hissederiz o vazgeçilmez sıcağını" diyecek. Bu onu son görüşümüz de olabilir oysa, biliyor olacağız... Kim bilebilir ki Tanrı'nın planlarını?

Şu anda terk ediyor bizi ve tekrar kollarına atılana dek, acıya halay çekecek yürekler. Öyleyse son bir şey var söylenebilecek: "Hoşçakal yaz"…