30 Nisan 2010 Cuma

Ay ile sohbet…

Bugün ay ile konuştum oturduğum yerden, hem de hiç aklımda yokken... Rehavetin tembellik hırkası üstümde, bergamot kokulu çayım elimde; deniz ve huzur ikilisi arasında zevkle gidip gelirken... Bir ses duydum sanki… Bir şey dürttü birden... Gözüm aya ilişti ve bir de ne duyayım? “Bana bak” dedi ay bana durduğu yerden.

Baktım...

Uzun süre gözlerimi de alamadım, düşüncelerimi de gökyüzünden. Dünyanın en büyük lambası bugün sarımtırak bir ışıkla öpüyordu beni. Bıraktım öpsün dilediğince… Bana düşen tadını çıkarmaktı sonuçta sadece… Sonra silkindim, dünyaya döndüm ama aydı konuştuğum ve haliyle sorularımı da ona sordum. “Neden bu kadar güzelsin?” dedim ona öyle birden… “Nasıl bu kadar etkileyici olabiliyorsun bu kadar uzak, yalın ve neredeyse hareketsizken?”. Cevap verdi bana belli belirsiz bir tebessüm ile ve tevazusundan hiçbir şey kaybetmeden “Çünkü uzağım, yalınım ve neredeyse hareketsizim”.

Düşündüm…

Öyle çok uzun da değil, kısa bir an düşündüm… Haklı olduğuna inandım ayın ama bir yerde de takıldım. Ayın güzelliği tek başına değildi ki… Ben onun önce denizin üzerine yayılmış dalga dalga gümüş renkli elbisesini görmüştüm. Eteklerinden yukarıya doğru yavaşça kaymıştı gözlerim. Sanki ilk kez görür gibi bakmıştım yine; yavaşça, dikkatli, uzun süre ve sadece gözümle değil tüm bedenimle görmeye çalışarak.

Gördüm…

Ne anlatmaya çalıştığını gördüm. Büyük hareketler yapmak veya devasa dalgalar yaratmanın değil; sakin ama tutarlı ve kararlı olmanın önemli olduğunu. Ve hep devam etmenin… Sonra birlik ve beraberliği anlattı bana. “Bir tane dalgacığı göremezsin ama bak burada binlerce dalga var aydınlattığım. Hepsi bir araya gelince kocaman bir deniz olur, başka bir dünya olur çıkar” dedi. Binlerce renk taşımasa da her şeyin ve herkesin çok güzel, çok özel ve biricik olduğunu söyledi.

Bir kez daha anladım…

Görebildiklerimiz kadar göremediklerimizin, duyabildiklerimiz kadar duyamadıklarımızın, dokunabildiklerimiz kadar dokunamadıklarımızın da öğretici olduğunu. Bakmak ile görmenin çok farklı olduğunu… Bakanlardan çok ‘görenlerin’ farklı düşünebileceklerini çünkü görenlerin, aslında her şeyin tek ve bir olduğunu, hiçbir fark olmadığını anlayabileceklerini… Hepimiz aynı tanrının yarattığı aynalarız sonuçta; tıpkı ayın denize vuran ışığıyla yarattığı gibi… Başka insanlarda kendi yansımasını gören ama başka biri olduğunu zannederek kızan, gördüklerini beğenmeyen, kibirli aynalar…

3 yorum:

Adsız dedi ki...

ay tanrısı el illah kabede yıkılmamış tek puttu.
o zamanlar da yaşasaydın sağlam taraftar edinebilirmiş, hatta ulema olabilirmişsin.
aliismet

Ozanay Alpkan dedi ki...

Çok teşekkür ederim, ne güzel bir yorum bu :). Ulemalık filan ne haddime ama düşünmesi bile hoş. Mutlu günler dilerim...

Ozanay Alpkan dedi ki...

Hem belki o zamanlarda da yaşamışımdır, kim bilir :)...